MEVLANA’DAN SÖZLER
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilesin.
Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin! İşte o zaman kusursuz olursun.
Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol.
Üzülme! İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur. . . !
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna’nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “Bilginlerin Sultânı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.
Sultânü’I Ulemâ Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ’be’ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldiler. Karaman’da Subaşı Emir Mûsâ’nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.
1222 yılında Karaman’a gelen Sultânü’/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında idi. Konya’da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya’ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini
muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni ikametlerine tahsis ettiler.
Sultânü’l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’ndaki bugünkü yerine defnolundu.
Sultânü’I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’de “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Tanrı nurlarını”görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.
Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım”sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ ın rahmetine kavuştu. Mevlâna’nın cenaze namazını Mevlâna’nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
Hz. Mevlânâ’nın Vasiyeti:
Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum.
İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.
“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”
Mevlananın Yedi Öğüdü
Cömertlik ve Yardım Etmede Akarsu Gibi Ol
Cömertlik duygusu insanları, muhtaç olanlara vermeye, ihsanda bulunmaya sevkeder. Bu duyguya sahip olan kişi, hem bireysel anlamda gerçek mutluluğa ulaşır hem de toplumsal alanda lüzumlu olan her konuda ihtiyaç sahiplerine yardım edebilme hasletine sahip olur
Şefkat ve Merhamette Güneş Gibi Ol
Şefkat ve merhamet, insanlara karşı sevgi beslemekten geçer, sevgi ise Mevlana düşüncesinin merkezidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Mevlana’ nın sevgisi evrenseldir, ırk, din, dil ayrımı yapmadan tüm insanları kapsar. Mevlana’nın sevgisi, O’ndan yüzyıllar sonra Dr. Masumi Toyotome’de ifadesini bulan “Her Şeye Rağmen” sevgisidir.
Başkalarının Kusurlarını Örtmede Gece Gibi Ol
Mevlana’nın çağlar ötesinden günümüze ulaşan çok değerli öğütlerinden bir diğeri de başkalarının kusurlarını araştırmamaktır. Başkalarının kusurlarını araştıran, kendisini başkalarına odaklayan kimse kendi hata ve kusurlarını göremez.,
Hiddet Ve Asabiyette Ölü Gibi Ol
Mevlana’nın bu tebliğimizde ele alacağımız bir diğer önemli öğüdü ise öfkemize hakim olmamızla ilgilidir. Öfkeyi ihtiyaçlarımız veya arzularımız engellendiğinde, incinme, tehdit vb durumlarda gösterdiğimiz kızgınlık veya saldırganlık olarak tanımlayabiliriz. İnsan öfke ile yapılacak işin yarar yerine zarar getireceğini düşünerek öfkelenmemeğe kendisini alıştırmalıdır.
·
Tevazu Ve Alçak Gönüllülükte Toprak Gibi Ol
“Tevazu, makam, servet, şöhret gibi gelip geçici şeylere gereğinden fazla önem vermemek, bunları yararlanma, insanlara hizmet ve yardım etmek için bir vasıta saymaktır.
Mütevazi insan, hayatın türlü aşamalarını düşünerek kendi acizliğini unutmaz. Bütün hareketlerinde aklını kullanır. Basit duygularına esir olmaz. Sık sık kendini kontrol ederek hatalarını bulmaya ve bunları düzeltmeğe çalışır.
Hoşgörülülükte Deniz Gibi Ol
Hoşgörü, insanı, insanlığı anlamak, bilmek, saygı duymaktır. İnsanların birbirinden farklı duygu, düşünce, davranış, tutum, eylem biçimleri olduğunu kabul etmektir.
Ya Olduğun Gibi Görün, Ya Göründüğün Gibi Ol
Mevlana’nın burada ifade etmek istediği husus insanın özüyle, sözüyle bir olmasıdır.
Mevlana
Aşkın girdabına tutulmuş
Döner Hakk’a doğru Mevlânâ
Gönüller Hakk’ı onda bulmuş
Gözlerin nuru Mevlânâ
Sevgi bağından bir nehr akar
Üstündeki köprü Mevlânâ.
Bahçesinde hep güller kokar
O güllerin gülü Mevlânâ
Nura boğmuş meşhur beldeyi
Akan gözyaşıyla Mevlânâ
Sevgiyle yoğurmuş her şeyi,
Dağıyla taşıyla Mevlânâ
Aç olan gelsin bu dergâha
Ekmek, su, sevgidir Mevlâna.
Yükselir nuruyla Allah’a
Menzile çizgidir Mevlâ’na
Yelken açar hep sonsuzlara
Dalar ummanlara Mevlânâ
Bazen çıkar da yıldızlara
Bakar, insanlara Mevlânâ
Raşit Keskin
Mevlana | |||||||||||||
Hoş görünün mimarısın
ANLATSANA Gönül dostum anlatsana,
|
Mevlana’nın sözleri
10. · Dün geçti gitti. Dün gibi, dünün sözü de geçti. Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.
11. · Doğruluk, Musa'nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.
12. Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek Allah'ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir.
13. · Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.
14. · Üzerinde pek çok meyveler bulunan bir dalı, meyvalar aşağı doğru çeker. Meyvesiz bir dalın ucu ise, servi ağacı gibi havada olur.
15. · Dert, insana yol gösterir.
16. · İman, namazdan daha iyidir. Çünkü namaz beş vakitte, iman ise her zaman farzdır
17. Sokak köpeğine ister altın, ister yünden tasma tak, yine sokak köpeği olmaktan kurtulamaz.
18. · Cübbe ve sarık ile alimlik olmaz. Alimlik, insanın zatında bulunan bir hünerdir.
19. · Hırsızlara, kötülere, alçaklara acımak, zayıfları kırıp geçirmektir.
20. · Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir.