Bir de var ki:
İnsanlardan seçilmiş, ilmi ile, ameli ile, şeriatı, tarikatı ile hakikate ulaşmış.
Hakikate ulaşmış, fakat onu da beşer sureti zahirde gizlemiş onu da göstermiyor.
Onların hakkında buyuruyor ki, kemal sıfatıyla muttasıf olanların hakkında buyuruyor ki:
Çâr-anâsır perdesini zâtına etmiş nikâb
Bir velayet sahibine söyleniyor bu, veliye söyleniyor.
Söyleyen kim? O velayet sahibinin velayetini sezen, velayetine inanan, velayetini tasdik eden,
Çâr-anâsır perdesini zâtına etmiş nikâb
Akl- ı küll senden ibâret nefha-i âlî-cenâb
Sendedir sırr-ı emânet ey kulûb-ı âfitâb
"Alleme'l-esmâ" ya mazhar olduğun bilmez miyem
Bir kelam daha var:
Hakîkat şehrinde bir güzel gördüm
Bir göreni göremedim ne çâre
Bir kelam daha var:
Bedensiz bir güzel gördüm efendim
İlikten damardan kandan içeru
Cânân illerinden sordum efendim
Bir gizli cân vardır cândan içeru
Bu kelamlar neyi ifade ediyor?
Evliyâullahta olan bir varlığı ifade ediyor.
Evliyaullah zahirde bir cisim sahibidir ama o cismi bir hakikate perde olmuş, göstermiyor.
Allah şuradadır, buradadır demek küfürdür, ama Allah Evliyaullahın kalbindedir demek küfür değildir, haktır hakikattir.
Niye?
Allah’ın emri öyle, Cenabı Hakkın emri öyle.
“Ben mümin kulumun kalbine sığarım[18]”
diyerek ferman buyurmuş.
Onun için Allah’a imanımız var, Allah’a noksan sıfat izâfe etmek küfürdür, O noksan sıfatlardan beridir.
Allah’a mekân izâfe etmek küfürdür, Allah mekânlardan, mekândan münezzehtir.
Cenabı Hak, Evliyaullahı zamandan sıfattan kurtarmıştır.
Onun için:
Bulam dersen eğer ayn-ı îmânı
Çalış ki olasın şeyhinde fânî
Sana senden yakın olanı tanı
……
Hakikat güllerini görmek dilersen
Marifet meyvesin yemek dilersen
Sonra bak
"Alleme'l-esmâ" ya mazhar olduğun bilmez miyem
buyuruyor
Çâr-anâsır perdesini zâtına etmiş nikâb
Akl- ı küll senden ibâret nefha-i âlî-cenâb
“âlî-cenâb” kıymetli bir can.
“Nefha” ise Cenabı Hakkın ruh üflemesi, ona ruh üflemesi.
Sendedir sırr-ı emânet ey kulûb-ı âfitâb
Bu ne?
Evliyaullah, Peygamber efendimizin nurunu, nur mucizesini taşıyor. Sırrı Emanet budur.
Ey kulûb-ı âfitâb
Afitab ise güneş gibi, on beşlemiş ay gibi olan senin kalbin diyor.
Ya da o tabân veya ziyalı bir güneş gibidir.
Evet, Allah’a gıyabı imanımız var bizim.
Allah’a noksan sıfat izâfe etmek haramdır, günahtır, küfürdür. Allah’a mekân izâfe etmek küfürdür, Ama Allah, Evliyaullahın kalbindedir.
Evliyaullahta Cenabı Hakkın sıfatları tecelli etmiştir.
Kutsi hadisinde Cenabı Hak buyuruyor ki:
“O veli kulumuzun gözü bizim gözümüz, o veli kulumuzun işiten kulağı bizim kulağımız, o veli kulumuzun konuşan dili bizim dilimiz, uzanan eli bizim elimiz, yürüyen ayağı bizim ayağımız, düşünen aklı da bizim aklımızdır [19]”.
Kelamı kibarda:
Bulam dersen eğer ayn-ı îmânı
Çalış ki olasın şeyhinde fânî
Sana senden yakın olanı tanı
Bu berzah âlemin geçmek dilersen
Bekâ gülşanına göçmek dilersen
Bir de;
Şeyhden haberdâr olmayan
Doğru vefâdâr olmayan
Önünde berdâr olmayan
Ol kande bulur yârini
Olmuyor, şeriatsız tarikatsız olmuyor.
Tarikatsız insanlar nimetine malik olamıyorlar.
Düşünecek olursak aklımız var, bu kadar Evliyaullah gelmiş, geçmiş.
Bunların hiç bir tanesi tarikatsız nimetine malik olmuş mu?
Hepsi tarikatla, bir mürşitle nimetlerine malik olmuşlar.