İlim muhakkak insanlar için farz. Öğrenmek ama farzı ayın var, farzı kifaye var.
Farzı ayın herkes için olan din ilmihalini öğrenecek. Yani namazı, abdesti, guslü neyse bunları bilerek yapacak, bilmeyerek değil.
Farzı kifaye de ise alim olması lazım bunları insanlara öğretmesi lazım. İşte kitapları okuyup onları anlatması lazım veya kitap yazması lazım veyahut da öğretmesi lazım.
Evet, “Din nasihat, din nasihat, din nasihat177” buyrulmuş. Peki, herkes âlim olursa kim kime nasihat edecek?
Nasihat demek bilen bilmeyene söyleyecek, anlatacak. Bu da işte ilmi kifaye var ilmi ayın var.
İlmi kifaye ne?
İlmi kifaye yani bir ailede bir tane alim var, aileden sakıt olmuştur. Veya bir köyde bir alim var, köyden de sakıt olmuştur. Köyde bir âlim ilmi kifaye sahibi varsa o köy âlim olmaktan kurtulmuştur, ama oradakiler kendi yaşayacağını bilecek, bundan kurtuluş yok.
Onun için Peygamber Efendimiz “doğuştan ölünceye kadar, doğuştan kabire kadar ilim tahsil ediniz178”, buyurmuş. Ama bu emir farzı ayına değil farzı kifayeyedir. Farzı ayın herkesin bileceği, emredilmiş, Allah’ın emri olan ibadetleri bilip yaşaması lazım. Farzı kifaye ise bilip bildirmesi lazım. Ama farzı ayın ise kendi yaşayacağı kadar öğrenmesi lazım. Onun için bir kelam vardır.
“Utlubu’l-ilme mine’l-mehdi ile’l-lahd”
Bu “utlubul ilme minel mehdi ilel lehd” hadisinin Türkçe meali nedir? “Doğuştan mezara kadar, doğuştan ölünceye kadar, ilim öğrenin”, buyuruyor.
Bu ilim iki: Farzı kifaye, Farzı ayın.
Farzı kifaye sana, bana, bu cemaate.
Nedir bu?
Allah’a şükür Allah bize tarikatı, şeriatı nasip etmişse tarikatı yaşamak için şeriatı olacak. Şeriatı da yaşamak için bilmemiz lazım. Bilmeyerek değil, bilerek yaşayalım.
Burada şimdi “utlubul ilme minel mehdi ilel lehd”, buyuruyor. Ama ehli dil bunu nasıl açıklıyor? Sonunu açıklıyor bak şimdi;
“Utlubu’l-ilme mine’l-mehdi ile’l-lahd” durma sen Bu emre göre sen durma oku, bir şeyler öğren. Ama;
Bir kaç esmâ bilmek ile Hakk’ı bildim sanma sen
Sohbet-i Pîre devam et rûz u şeb usanma sen
Zât-ı Hakk’ı anlamaktır binbir esmâdan garaz
Ne diyor?
Bunun sonu tasavvufa temas ediyor.
Evveli zahir şeriate, kelamın sonu tasavvufa ait. Niye bu böyle? çünkü efendim kelamda bu emirler varsa bazı anlaşılmayan emirleri başka bir kelamda açıklıyor.
Şimdi bakın Allah’ı ilmel yakîn, aynel yakîn, hakkal yakîn bilmek var, bu söyleniyor. Bir de deniliyor ki ilmel yakîn bilmek bir Müslüman’a çok uzak bir mesafedir. Ayne’l yakînsa o bildiğin şeye yaklaşıyorsun. Hakkal yakînsa ona ulaşıyorsun. O zaman;
İlmel yakîn bir ilim lazım,
Aynel yakîn yaklaşmaya amel lazım,
Hakkal yakîn ise birleşmek lazım.
Ama ilimsiz amelsiz yaklaşamayız. İlimsiz Allah bilinmez, amelsiz Allah’a yaklaşılmaz. İnsanlar saylarıyla, inançlarıyla, amelleriyle elde ederler.
Bu hakkal yakîn bilmek mürşitsiz olmaz.
Neden? Niyazi Mısrî ne demiş?
Mürşit gerektir bildire Hakk’ı sana hakka’l-yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş
Güman ne? Tereddüttür.
Güman olan şeyin anlamı tereddüttür, şüphelidir. Var mıdır yok mudur, olur mu olmaz mı? Onun için iman ile güman bir arada olmaz. Öyleyse gümandan kurtulmak için bak ne buyuruyor?
Mürşit gerektir bildire Hakk’ı sana hakka’l-yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş
Güman ne? Tereddüt.
İman ne? Tasdik, tasdik etmek.
İnsanlarda ikrar var, tasdik var. İkrar amelde görülür. Tasdik başkadır. İnsanın ameli görünür, insanlar amelinden ölçülür, tartılır, biçilir.
Ama ameli de insan gösteriş için mi yapıyor? Yoksa İhlâs ile mi yapıyor, yoksa ihlâsı yok mu? Ameli var ama ihlâsı var mı, yok mu? Bu da var.
Çünkü şeriat Allah’ın emridir; ilim, amel, ihlâstan ibarettir.
İlmi, ameli, ihlâsı varsa şeriatı tamam. Ama insanın ilmi var, ameli yok, ameli var da ihlâsı yok. De ki ameli işliyor ama ameli ne için işliyor? Sen biliyor musun?
İnsanların niyeti ancak Allah’a ayan. Cenabı Hak ne buyuruyor? “Biz insanların hiçbir şeyine bakmayız, boylarına soylarına, güzelliklerine hiçbir şeylerine bakmayız ama kalplerine bakarız, kalplerine nazar ederiz15”.
İşte iman kalptedir. İhlâs bizde, iman kalpte. İkrarı var, ama imanı kalpte olmayabilir. O gösteriş olabilir, şekil olabilir. Zamanı çevresi namaz kılıyor, o da utanır onlarla kılar. Böyle kılarlar namazı. Bir de var ki namaz kılar Müslümanları kandırmak için. Onlar ile alavere yapmak
için malını satmak için onlara bir makam mevki elde etmek için. Evet, işte bu kelamda;
“Utlubu’l-ilme mine’l-mehdi ile’l-lahd” durma sen
Bir kaç esmâ bilmek ile Hakk’ı bildim sanma sen
Sohbet-i Pîre devam et rûz u şeb usanma sen
Zât-ı Hakk’ı anlamaktır binbir esmâdan garaz
Ne buyuruyor? “Utlubul ilmi minel mehdi ilel lehd”, bu emre göre durma sen, çalış, öğren bir şeyler. Çalıştın öğrendin ama bu öğrenmeyle de;
Bir kaç esmâ bilmek ile Hakk’ı bildim sanma sen
Zannetme ki sen Hakk’ı bildin, bilemedin. Ama;
Sohbet-i Pîre devam et..
Bir ehli dilin sohbetine fırsat buldukça, imkânın elinde oldukça, gayretin oldukça durma devam et. Gece gündüz onun sohbetine git ki Allah’ı hakkal yakîn bilesin, Allah’ın zatını anlayasın.
Allah’ın zatı var, sıfatları var, isimleri var.
Allah’ın zatı tektir, sıfatı (subûti) sekizdir, isimleri bin birdir, bin bir ismi var.
İcabında bu bin bir ismi zikir olabilir, zikirdir. Bu tarikatların ayrılması da budur. Her tarikatın zikri birbirini tutmaz, ayrılır. Çünkü Allah bin bir isimle zikredilir. Zikirsiz de Allah’a gidemez. Allah’tan gelmiş ama zikirle gidecek, Allah’a zikirsiz gidemez.
Allah’a gitmek için üç şey var; Fikir var, Şükür var, Zikir var.
Zahir herkesin anlayacağı bileceği budur. Şükür lazım, niye?
Şükür nimeti arttıracak. Eğer Allah bizi Müslüman halk etmişse, İslam halk etmişse en büyük nimet bunu bileceğiz. Buna şükredeceğiz ki Allah elimizden almasın. Şükredersek arttıracak.
Nasıl arttıracak bu nimeti?
Madem bildikse, artıracak, artması da bulmaktır. Bildik bulacağız.
Artması bulmaktır. Daha artması elde etmektir.
Bir bilmek var, bir bulmak var, bir elde etmek var.
Buldu ama elde edemiyor, bildi ama bulamıyor, buldu ama elde edemiyor.
İşte bütün insanlar için ilmel yakîn, aynel yakîn, hakkal yakîn bilmek budur.
Ancak hakkal yakîn bilmek Cenabı Hakkın “küllü şeyin yerciu ila aslihi, her şey aslına rücu edecek”, buyurmasıyla Allah’tan gelen ruh Allah’a gidecektir.
Gidecek ama nasıl gidecek?
Kendi kendine gelmedi ki kendi kendine gitsin.
Bu ruh Allah’tan geldi ama nasıl geldi?
Bir anne var, senin de bir annen var. Dünyaya geldin ama nasıl geldin? Milyarlarca sene oldu, rakam yok, senin ruhun halk edileli. Ne zaman halk edilmiş rakam yok. Buna böyle inanmak lazım ki ilmi ezeli budur. İlmi ezeli Allah’ın zatının bilgisidir, bunu kimseye bildirmemiş. O zaman demek ki Allah’ın zatı bilir senin benim ruhumun halk edilişini, kimse bilmiyor.
O zaman bu ruh nerdeymiş?
Uzayda geziyormuş, âlemler değişiyormuş.
Ne zaman ki annen, baban evliliği ile senin cesedini Allah halk ediyor o zaman ruhu cesede indiriyor. Bak vasıta ne burada?
Zahirde cismin gelmesine vasıta anne baba.
Ruhun inmesine de vasıta cisimdir.
Cisim yokken bu ruh gökte geziyor, milyarlar değil, trilyonlar katrilyonlar değil. Anlaşıldı mı efendim? Bu ruh;
Dolanıp ahiri bu hane geldim
Evet, işte Allah’tan gelişimize annemiz babamız bir vasıta olmuş, gelmişiz.
Allah’a gidişimizde ne olacak?
Ölmekle Allah’a gidemeyiz.
Ölenler ya Allah’ın nuruna ulaşırlar ya da Allah’ın gadabına duçar olurlar. Allah’ın nuruna ulaşanlar aydınlıklara çıkarlar, ulaşmayanlar karanlıklara düşerler. Çok darlıklara karanlıklara derinlere düşerler. Onun için insanların süfl iliği, ulviliğini Allah buyuruyor. Cenabı Hak “insanlar ulvi, insanlar süfl i180”, buyuruyor.
Ulvi yüksek manasınadır. Çok yüksek çok ulvi ama süfl i de çok aşağıdır. İnsanlar hem ulvi hem süfl i.
Ulvi ise cennet de ulvi, süfl i ise cehennem de süfl i.
Cehennem süfl ilerin yeri, cennet ulvilerin yeri.
Evet, fırsat elinizde, bu fırsat elimize geçmez. Fırsatı terk etmeyelim. Onun için buyururlar;
Her gördüğünü Hızır bil
Her geceyi kadir bil
Fırsatı ganimet bil
Görelim Mevla n’eyler
N’eylerse güzel eyler İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetname’deki kelamıdır.
Her gördüğünü Hızır bil
Ne demek istiyor?
Yani ehli tevazu ol.
Zaten öyle ehli tevazu olmazsa bir insan yükselemez. Zahirde cismen alçalacak ki ruhu yükselsin.
Bu da Allah’ın emri oluyor, “her kim ki Allah için alçalırsa biz onu yükseltiriz181”. Ama Allah için, bunu bir sanat etmesin, bunda bir gösteriş olmasın. Cenabı Hak böyle buyuruyor, “her kim ki Allah için alça-lırsa biz onu yükseltiriz, her kim ki tekebbür sahibi olursa, kibirli olursa biz onu da hakir, yoksul yaparız”.
Öyleyse şimdi bu dünyaya geldik, bırakalım tekebbür etmeyi, kibirli gururlu olmayı, anlaşıldı mı? Onun için bizim için önemli olan ulvi olmaya çalışalım.
Hızır değiliz, Hızır davasında olmayalım ama Hızır da insanlardan, Hızır melek değil. Beni İsrail’in velilerinden, peygamber de değil. Kur’anı Kerim’de ismi geçer ve Kur’anı Kerim’de maceraları da var.
Ama sen de Hızır olabilirsin. Hızır demek bir isimden ibaret değil, Hızır:
Hızır mürşid-i kâmildir o zulmet kalb-i câhildir
Cevâhirler şerîattır özün kurtar cehâletten
...
Varıp Hızr ile zulmete o cevher taşları kimdir
Zulmete Hızır’la git, cevahir taşlarını topla.
Hızır mürşid-i kâmildir, ama diyor.
O zulmet kalb-i câhildir
Cevâhirler şerîattır özün kurtar cehâletten
Öyleyse demek ki bir insanın tasavvufu haksa, mürşidi haksa cevahir taşlarını toplar.
Ama yalnız zamanımızda sahteler var. Bunlara da Allah Müslümanları kaptırmasın. Allah muhafaza etsin.
177.Buhari İman 42
178. Firdevs Hadis Kitabı C.3 S.170
179. Hikmet Goncaları Trc. (500 Hadis Şerif) 83
180. Tin 95 4-5
181. Hikmet Goncaları Trc. (500 Hadis Şerif) 397