Ârifin Hak iledir Hak'tır özü
Anların kıblesidir şeyhin yüzü
Kavm-i Nemrûdîler istemez bizi
Bakın dikkat edin Kavm-i Nemrudiler, diyor.
Anların kıblesidir şeyhin yüzü
Burada yanlış anlaşılmasın, talibin, müridin iki kıblesi vardır. Bir cisminin cesedinin kıblesi, bir de ruhunun kıblesi var.
Tarikata girmeyenler bu ruhun kıblesini bilemiyorlar, ruhun kıblesini bulamıyorlar. Bu ayetle sabit, bir insan zahirde Mutesimbihablillah, batında Bihablillah olacak. Ayet bunlar.
Mutesimbihablillah; zahir emirleri harfiyen yerine getirecek, zahirde bir eksikliği olmayacak. Yani bütün zahirdeki emirler, ameller kıbleye yönelmektir. Kıbleye yönelmeden bir amel makbul oluyor mu? Olmaz.
Ama batında Bihablillah; müridin sadece hedefi Allah'ın zat-ı bahti'dir. Allah'ın zatından başka bir arzusu, isteği olmayacak. Allah'ın zatı varsa, sıfatı varsa; sıfat-ı subutiyesi varsa, sıfat-ı zâtıyesi varsa, başka isteği olmayacak.
Sıfat-ı subutiyesi sekiz, bu sıfatları insanlara da vermiş.
İnsanların da bir görmesi var, işitmesi var, iradesi var değil mi? İlmi var, bunlar var. Allahın sıfatları insanlara da vermiş ama Allah'ın sıfatına karşı insanlardaki sıfat okyanusa karşı bir damladır. Katre, yağmur katresi ile bir derya okyanus bir olabilir mi? Onun için bak;
Seni katre iken ummân eder şeyh
Buyurmuş. Bir de ne buyuruyor kelamı kibarda;
Seni hayvân iken insân eder şeyh
Gönüller şehrine mihmân eder şeyh
İçirip bir kadeh aşkın meyinden
Gedâ iken seni sultân eder şeyh
Haber verir hakîkat illerinden
Sana çok tuhfeler ihsân eder şeyh
Olursun "men aref" sırrından âgâh
Seni katre iken ummân eder şeyh
Evet, bu katre nedir?
Bizdeki işte cüzi irade, cüzi akıl, görmek, işitmek, konuşmaktır. Bunlar cüzidir. Bizde var ama küllisi Cenabı Hak’ta Allah’tadır. Bunlar bizdeki görmeler, işitmeler; sekiz sıfat, Allah'ın sıfatlarına karşı bir okyanusa karşı bir katredir.
Bütün bu yerdeki akan suların aslı deryadır. Bu sular deryadan geliyor ve gökten yağan rahmetler, yağmurların seli, gölü meydana getiriyor. Fakat bunlar deryayı çoğaltıyor mu? Bunlar deryadan ayrılıyor ama deryayı eksiltiyor mu?
Bunlar deryaya gidiyor deryayı bunlar çoğaltıyor mu? Çoğaltmaz.
Cenabı Hakk'ın sıfat-ı zatiyesi var.
En evvel Cenabı Hak vücut sahibi.
Vücut sahibi ise zatının nuru var.
Cenabı Hak zatı bir vacibü'l-vücut. Vücut sahibi, vücudu var ama onun vücudu akla gelmez, onun vücudu kıyas edilemez, düşünülemez.
Çünkü görülen bir şey düşünülebilir. Görülmeyen bir şey düşünülebilir mi?
Bilinen bir şey düşünülebilir, bilinmeyen bir şey düşünülebilir mi?
Bir de var ki; bilmiş ama göremiyor. O bildiğinden de misaller verir ama bildiğini bildiremez.
Onun için burada Cenabı Hakk'ın zatından bahis yoktur, sıfatlarından vardır.
Bütün ilim, amel, hikmetler, kudretler, olaylar bütün Allah'ın görünen hep sıfatlarının asarıdır ama bu sekiz sıfat da zatının asarıdır.
Zatı birdir. Öyleyse Cenabı Hakk'ın zatı birse bir insan da esma nuruna geçerse, sıfat nuruna geçerse, zat nuruna geçerse ne olur? O zaman Salih Baba'nın emri;
Aynı da değil gayri de değil ol buna agâh
O zaman, o zahirde bir cisim taşır. Peygamber Efendimiz zahirde Allah mıydı? Değil hâşâ.
Ama Allah'tan gayrı mıydı? Değil hâşâ.
Delili de ne?
“Kâbe kavseyni ev ednâ[7]” İşte delili de budur. “Habibim sen bana iki kaşın yaklaştığı kadar yaklaştın”.
Yani bir kaşın biri Allah, bir kaşın biri Resulullah oluyor.
Fakat sadece bu ifade ile bilinmez. Zatı, sıfatı anlamak için; bak nasıl anlaşılır zat ile sıfat?
Kuvve-i kudsîden edip imdadı
Bize haber verdi zatı sıfatı
Ol zaman anladık sırr-ı Ahmed'i
"Küntü kenz" esrârın beyan eyledi
Bakın demek ki bu zat ile sıfatı insanlar kitap ve ilimle tarif edemez, bilemezler. Ancak hepsi sıfattan bahsederler, zattan edemezler. Zatı, sıfatı o zaman birbirinden ayırırlar.
Hâlbuki zat var sıfat var ama bunlar birbirinden ayrı değil.
Zattan mana Hazreti Allah,
Sıfattan mana Resulullah.
Zattan mana sende bir ruh var,
Sıfattan mana bir ceset.
Cesedin ayrı, ruhun ayrı mı senin cevap ver?
Değil; ama ruh ile cesedin bir anlaşması var. Bak ceset ruhtan alıyor iktidarını, fakat ceset ruhu bilemiyor, bilmiyor. Ama bilecek mi? Bilecek. Ne zaman bilecek? Ne zaman ki;
Kuvve-i kudsîden edip imdadı
Bize haber verdi zatı sıfatı
Ol zaman anladık sırr-ı Ahmed'i
"Küntü kenz" esrârın beyan eyledi
Kuvve-i kutsi ne?
Yani kutsal manevi kuvvetiyle, manevi gücüyle, kutsal nefesleriyle bildirdi, diyor.
Neyi? Zatı, sıfatı bildirdi.
O zaman da zatı, sıfatı anlayınca, sırrı Ahmedi anlayabildik. Allah'ın Resulü olan sırrı Ahmedi anlayabildik. O da şudur ki;
Semada ismi Ahmet'tir
Bu âlemde Muhammet'tir
Ehaddan vahidiyettir
Ehad: Allah, vahidiyet yani Allah'ın zatından (muhabbetinden) var oldu.
Evvel Allah Resulullah'ı var etti ve onun varlığı ile mükevvenatı, seni beni var etti.
Onun için işte tarikatın esrarları nimetleri bunlardır. Bunlar söylenir ama yine söz ile anlaşılmaz;
Söz ile her kalbe doğmaz ledünni
Fakat tarikatta bunlar yaşanır yaşanmaz değil yaşanır ama görür gösteremez, bilir bildiremez.
Diyen bilmez bilen demez.