“Evliyaullahlar ‘Cem’ül-Cem’dir’,onlarda tefrika yoktur, gayrilik müritlerdedir”
11.8.1989 / Demetevler
Allah, muhabbetinizi arttırsın. Cenâb-ı Hakk sonunuzu hayır getirsin, sonumuzu hayır getirsin. Allah, çok hayırlı uzun ömürler ihsan etsin. O uzun ömrünüzle beraber muhabbetinizi de Cenâb-ı Hakk arttırsın, muhabbetinizi de muhafaza etsin.
Allah’a şükür, elhamdülillah insanlarda muhabbet büyük nimettir. İnsanlardaki muhabbet Allah’ın büyük ihsanıdır. Çünkü öyle:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Allah’a şükür, Allah bizi Müslüman halk etmiş. İnananlardan, ümmet-i Muhammed’den bizi halk etmiş. Peygamberimiz’in hakkında Cenâb-ı Hakk; “Levlake levlak lema halaktul eflak1“ buyuruyor. “Habibim, seni halk etmeseydim bu eflâkları, felekleri, varlıkları halk etmeyecektim.” Süleyman Çelebi Hazretleri öyle buyuruyor ya:
Pes Muhammed’dir bu varlığa sebep
Sıdk ile anın rızâsın kıl talep
Ama onun rızasını sıdk ile talep etmek, yani sünnetlerine sımsıkı sarılmak lazım. Sünnetlerini işlemek lazım ki onun rızasını da talep etmiş olalım. Kuru kuruya talep olur mu?
Cenâb-ı Hakk: “Talebena vecedena” “Kulum iste vereyim.” diyor. Ama bunu istemek; sa’y etmek, çalışmak, tefennün yapmaktır.
Onun için burada Allah’a şükür, Cenâb-ı Hakk işte bizi sevgili habibine ümmet etmiş. Eğer onu seversek ehl-i muhabbet oluyoruz. Onu sevmezsek biz, ehl-i muhabbet sayılmayız. İşte onun için:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Ehl-i muhabbet demek, Allah’ı sevmektir.
Niye sevmeyelim? Bizi yoktan var etmiş. Bize rızık veriyor, sıhhat veriyor. Bize aza varlıklarını vermiş, sayısız nimetler vermiş. Acaba bizim kulluğumuz, onun bize vermiş olduğu nimetlerin en ufağının karşılığı mıdır? Değildir.
Diğer vücut nimetleri olsun, sağlığımız, gerekse gıda nimetlerinden, dünyada bütün her çeşit nimetlerden faydalanıyoruz.
Ahirette bize daha büyük nimetleri olacak, daha büyük ihsanları olacaktır. Cenâb-ı Hakk, eğer kulluğumuzu bilirsek, kulluğumuzu yaparsak bize cemalini de gösterecek. Onun için kelâmda:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhabbetten maksat, Muhabbetten Muhammed meydana geldi, hâsıl oldu, ama,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl
Muhammed’i sevmeyenler de ehl-i muhabbet değiller. Muhammed’i sevmeyenler, Allah’ı da sevemezler. Cenâb-ı Hakk diyor ki: “Habibim seni seven beni sever, seni sevmeyen beni sevemez. 2” Bir de buyruluyor ki:
Muhabbetten murat ancak Muhammed hâsıl olmaktır
Muhammed’den murat şahım visale vasıl olmaktır
Muhabbetten murat Peygamber Efendimiz’i elde etmektir, diyor. Ona ulaşmaktır, onu sevmektir, onu bulmaktır, ona ümmet olmaktır. Onun nur-ı nübüvvetini görmektir. Evet,
Muhabbetten murat ancak Muhammed hâsıl olmaktır
Muhammed’den murat…
Muhabbetten maksat nedir? Muhabbetten maksat Peygamber Efendimiz’in nur-ı nübüvveti sende tecelli etmesidir. Peygamber Efendimiz’in nur-ı nübüvveti sende tecelli ederse seni visale ulaştırır.
Visal nedir? Visal de vuslattır. Vuslat nedir? Vuslat da ruhumuz Rabbısı’na âşıktır. Çünkü ruh oradan gelmiş, oraya ulaşmak ister. Ruh başka bir şey istemez. İnsanlarda nefis var, ruh var.
Nefsin çok arzuları vardır. Nefsin bitmez tükenmez arzuları vardır. Ama ruhun bir tane arzusu vardır. O arzusu nedir?
Canım demem ben bu tendeki cana
Eğer vasıl eylemezsen canâna
Ahir bu dert beni eyler divane
Derman için sen Lokman’a gelmişim
Lokman burada kimdir? Derman nedir? Bunları arayalım ve bulalım.
Lokman meşayih; derman da vuslat, ulaşmaktır. Dert de neymiş? Ayrılık.
Bizim ruhumuz çok ulvî bir âlemden, Allah’tan ayrıldı geldi, derdimiz budur.
Dermanımız da vuslat, oraya uçmak, ulaşmaktır.
Hayat iksirinin Lokman’ı geldi
Meşayih, Evliyaullah maneviyat doktorudur. Hani silsilemizde Şeyh Efendimiz’in elkabında “Sertabib-i âşıkan”dır okuyoruz. “Ve ilâ rûhi sultânil evliyâ ve bi mahremi sırrı esrârı enbiyâ, câmiil kemâlâtis sûriyyeti vel mâneviyyeti eşşeyhul ekber ve kutbu’laktab”
Zahirde cismiyle şeriatı tamamen yaşamış ve kemâlatı elde etmiş. Vücudun nezafeti, kıymeti, özelliği, kutsiyeti şeriatla oluyor.
“Câmiil kemâlâtis sûriyyeti vel mâneviyyeti” yani zahiren ve bâtınen bütün kemâlatı kendisinde cem etmiş. “Eşşeyhül ekber ve kutbu’l-aktab, Mevlâyî, mevlâyî, mevlâyî…” Bu elkâbları okuyoruz.
“Ve ilâ rûhi sultânil evliyâ” Amenna, hiç şüphe yok evliyaların sultanıdır.
Bu evliyaların sultanı denilince, Abdülkadir Geylanî Hazretleri’nden, Nakşibendî Efendimiz’den de daha mı yüksek? Onu biz bilemeyiz de yalnız her mürit kendi meşayihini ne kadar büyük görürse o kadar feyiz alabiliyor.
Fakat her asrın bir Abdülkadir Geylani’si, bir Nakşibendî’si vardır.
Mademki Nakşibendî Efendimiz büyük bir makam, bir rütbe elde etmişse o makam boş mu kalmış?
O makama her asırda bir ulaşan vardır, boş kalmaz. Niye buyuruyor ki:
Himmet-i evliyâ bize yâr iken
Şah-ı Nakşibendî ser hünkâr iken
Seyyid Taha Sıbgatullah var iken
Gabe gavseyne dek seyranımız var
Öyleyse demek ki her asırda o rütbeye, makama, yetkiye ve o salâhiyete ulaşan birisi vardır, eksik değildir.
Herhangi bir tarikat mensubu, müridi, bu benim şeyhimdir demekle galat -yanılmaolmaz. Çünkü tarikatın bu bir adabıdır, şartıdır.
Tarikatın şartları nedir? Muhabbet, ihlâs, adap, teslim.
Bunlar olmazsa bir mürit tarikatı anlamış, yaşamış değildir. İsterse onun meşayihi vaktin kutbu olmasın, vaktin kutbu gibi meşayihini bilirse vaktin kutbundan ona feyiz gelir.
Evliyaullahlar “Cem’ül-cem”dir, onlarda tefrika yoktur, gayrilik müritlerdedir.
Onlarda ayrılık, gayrilik yoktur, hep bir noktada birleşmişler.
Cem’ül cem olmak yani bir yerde, Allah’ta birleşmişler. Onun için onlarda tefrika yoktur.
1 Keşfü’l-Hafa, c. 2, s. 164.
2 Al-i İmran, 3/31.